Yani çevre insanın yaşadığı alanı ve onu oluşturan bütüne denir. Evimiz, bahçemiz, sokağımız, içinde yaşadığımız şehir, dünyamızdaki doğal ve beşeri oluşumlar çevremizi oluşturur. Çevremize gösterdiğimiz özen kendi var oluşumuza duyduğumuz saygı ile doğru orantılıdır. Doğada oluşturduğumuz her tahribat doğrudan kendi varlığımıza bir tehdit oluşturur. Yalnızca insanın kendisine değil aynı zamanda çevreyi oluşturan hayvan ve bitkileri de olumsuz etkiler. Örneğin bilinçsizce sokağa atılan çöpler, denizlere dökülen fabrika atıkları, filtresiz fabrika bacaları, günlük hayatta kullandığımız kimyasal içerikli ürünler, bilinçsizce kesilen ağaçlar, motorlu araçların yaydığı zararlı gazlar, bilinçsiz plastik kullanımı, suyun israfı ve benzeri olumsuz davranışlar çevremizdeki canlıların yaşam kalitesini son derece kötü etkilemektedir.
Bu konuda halkı bilinçlendirmek ve duyarlı olmalarını sağlamak bilinçli insanların bir ödevi olmalıdır fakat şu an içinde bulunduğumuz dönemde bu konuda gereken hassasiyet gösterilmemektedir. İnsanın doğaya zarar veren tek canlı türü olduğunu unutmamak gerekir. Diğer canlı türlerinin de yaşam kalitesini arttırmak ya da azaltmak bizim elimizdedir. Değişim yalnızca benim küçük bir adımımla mı başlayacak düşüncesinden sıyrılarak ufak da olsa bireysel adımlar atmak gerekir. Önce kişisel olarak üzerimize düşeni yapmalı ve çevremizdeki insanları da bu konuda uyarmalıyız. Değişimin başlangıcı belki de bizim çevreye duyarlı küçük bir adımımızda gizlidir. Kuraklığın baş gösterdiği, iklimlerin, toprak ve bitki topluluklarının küresel ısınmadan olumsuz etkilendiği şu günlerde bireysel olarak suyun kullanımına dikkat etmek bile litrelerce suyun israfını önleyecektir. Dişlerimizi fırçalarken, yüzümüzü yıkarken ve günlük ihtiyaçlarımızı karşılarken yalnızca iki dakika açık bırakılan musluk günde yirmi litre su tüketiyor. Beş kişilik bir ailede bu rakam günde yüz litreye ulaşmaktadır. Yeraltı sularının azaldığı, yağmurların eskisi kadar düzenli ve sık yağmadığı, barajların istenilen su seviyesine ulaşamadığı günümüzde bu denli fütursuzca su harcamak mantık dışı ve bencilce bir eylemdir ve kişisel olarak su kullanımına dikkat edilmelidir. Yalnızca su kullanımına dikkat etmek değil, atık yağları biriktirip atık yağ kutusuna atmak, cam şişeleri, atık kâğıtları biriktirerek geri dönüşüm kutularına atmak, şampuanları sulara daha az zarar vermeleri adına sulandırıp kullanmak, gereksiz poşet kullanmamaya dikkat etmek de sizin açınızdan küçük görünen fakat çevre adına büyük adımlardır. Büyük adımların küçük adımlarla başlayacağı unutulmamalıdır.
Geri dönüşüm terim olarak kullanım dışı kalan geri dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli geri dönüşüm yöntemleriyle ham madde olarak tekrar imalat süreçlerine ve kullanıma kazandırılmasıdır. Ülkemizde veya dünyada da geri dönüşüm ile ilgili kampanyalar yapılmaktadır. Bu kampanyaları okul bazına indirgeyerek küçük yaştaki çocukların bu konuda bilinçlenmesi sağlanabilir. Zevkli yarışmalar ve etkinliklerle çocukların atıkların geri dönüşümü konusunda daha duyarlı olmaları sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki çocuklar bir devletin ve dünyanın geleceğini oluşturur. Çevresine duyarlı nesiller yetiştirmek yaşadığımız evrenin devamlılığı konusunda elzemdir. Dünyasını ve kendisi dışındaki canlıları korumak noktasında gerekli duyarlılığı kazanmış bir nesil kendisinden sonra gelecek nesillere bu noktada yol gösterici olacak ve bu hava dolaşımı böylece devam edecektir.
Çevre kirliliğinin önü alınamayacak bir hal alması ile İsveç’e ait Stockholm şehrinde, 1972 yılında Birleşmiş Milletler Çevre konferansı yapılarak, çözüm bulunamayan çevre sorunları üzerine tartışıldı. Konferanstaki çıktılar göz önünde bulundurularak 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. Türkiye’de de bu konuda çalışmalar yapıldı. 1978 yılında Çevre Müsteşarlığı ve Türkiye Çevre Sorunları Vakfı kuruldu. 5-11 Haziran haftası da Çevre Koruma haftası olarak ilan edildi. Çevre haftası süresince okullarda öğretmenler haftanın önemi ile ilgili etkinlikler yaptırıp, panolar hazırladı. Gazete ve dergiler konunun önemi ile ilgili yazılar yazmaya radyo ve televizyon kanalları da konu ile ilgili programlar yayınlamaya başladılar. Bu hafta süresince doğa bilincini arttıracak etkinlikler, kampanyalar ve bu alana fayda sağlayacak bağış etkinlikleri düzenlenmektedir. Fidan bağışı, ağaçlandırma çalışmaları, doğal zenginliğe sahip yerlerin korunması adına çalışmalar yapılmaktadır. Türkiye'de de çevre haftası dışında olmak kaydıyla 11 Kasım günü ''Milli Ağaçlandırma Günü'' olarak ilan edilmiştir.
Türk-Alman Avrupa Okulu'nda da 2017 yılında çevreyi korumayla ilgili bir kampanya düzenlenmiştir. 10 Mayıs 2017’de Aziz Nesin Avrupa Okulunda düzenlenen Çevre Günü’nde doğa dostu bir yaşam için fikir ve öneriler sunuldu.
Bazıları şunlardır: sürdürülebilir balıkçılık, karbon ayak izi, su ayak izi, çikolatanın dünya gezisi, geri dönüşüm ile ormanları korumak, organik çöpten enerji, yürüyerek okula gitmek, doğa dostu beslenme, okul bahçesinde sebze bahçesi gibi... Çevre Günü’nden sonra öğrenciler ve öğretmenler ile Almanca-Türkçe Doğa Sözlüğü hazırlanmıştır. Bu yayın ile hedef, çocukların doğaya olan bağlarının hem dil hem içerik açışından artmasıdır. Doğa Sözlüğü 17 Temmuz’da basına tanıtılmıştır.
Ülkemizde, ülke topraklarımızı tehdit eden çölleşme tehlikesine dikkat çekmek amacıyla mücadele eden ve bu mücadelenin yurt geneline yayılmasını sağlayan ''Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı'' mevcuttur. Yalnızca toprakla ilgili bir bilincin değil, hava, suyun korunması ile insan kaynaklı iklim değişikliğine dair politikaların ve toplumsal bilincin oluşturulması için çalışmalar yapmaktadırlar. Doğal ormanları korumak ve yeni ormanlar oluşturmak için ağaçlandırma çalışmaları yapmak ve toplumda orman sevgisi ve bilinci oluşturmak da amaçları arasındadır. Doğal varlıkların korunması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasına da öncülük etmeye ve destek vermeye çalışmaktadırlar. Eylemleri çevre açısından çok kıymetlidir ve bu eylemleri harekete geçirirken doğayı ve çevreyi korumaya gönüllü bireylerle çalışmaktadırlar.
Dünya genelinde ''Greenpeace'' Hollanda-Amsterdam'da merkezi olan çevreci bir sivil toplum kuruluşudur. Birkaç kişinin kiraladıkları kırık dökük bir tekne ile nükleer denemeleri protesto etmek için ABD'nin Alaska eyaletinden, Amchitka'daki nükleer deneme sahasına gitmeleri ile 1971 yılında Kanada'nın Vancouver şehrinde doğmuştur. Kampanyalarının konusu '' küresel ısınma, bilinçsiz ağaç kesimi, bilinçsiz avlanma, ticari balina avcılığı gibi evrensel konulardır. Bu kuruluşun 2.9 milyondan fazla gönüllü destekçisi bulunmaktadır ve maddi ihtiyaçlarını bu gönüllülerin ve vakıfların desteğiyle karşılarlar. Şirket, siyasi partiler ve hükümet gibi oluşumlardan gelen bağış isteklerini kabul etmezler. Dünyamızı yaşanılır halden çıkaran çevre suçlarına karşı kampanyalar yürütür ve şiddet içermeyen eylemlerle bu suçlara tepki gösterirler.
Sonuç olarak, insanoğlu diğer canlılarla ve doğal ve beşeri oluşumlarla ortak bir çevreyi paylaşmaktadır ve çevreye bilinçli ya da bilinçsiz zarar veren tek canlı türüdür. Yaşayan diğer canlılara, havaya, suya, toprağa doğrudan ya da dolaylı olarak zarar veren insan aslında kendi yaşam alanının sonunu getirmektedir. Çevreye verdiğimiz zarar bizim yaşam kalitemizi olumsuz yönde etkilemektedir. Gelecek nesillere yaşanılabilir bir dünya bırakmak bizim elimizdedir. Çevre Haftası da bu bilincin küresel olarak uyanması adına atılmış bir adımdır. Bu bilinci yalnızca bir haftaya sığdırmadan hayatımızın bütününe yansıtarak hareket etmek gerekir. Bizi var eden ve kapsayan çevremizi ve dünyamızı korumak bizim elimizde ve bugünümüzde gizlidir. Önemini anlamak ve bilincine varmak temennisiyle...